İngilizceyi En Kısa Sürede Nasıl Konuşabilirsiniz?




“İngilizceyi en kısa sürede nasıl öğrenebilirim?” dediğinizi duyar gibi oluyorum…

Daha önceki videolarımı izlediyseniz, “kısa süre” ve “İngilizce” kelimelerini aynı cümle içinde kullanmamaya özen gösterdiğimi fark etmişsinizdir. Hatta ben bunun için hep minimum 2 yıl gerektiğini söyleyip durmuşumdur. Peki ya iki yılınız yoksa? Ya iki yıl değil de, 2 ay sonra yurtdışına çıkacaksanız ya da hayatınızın geri kalanını etkileyecek olan bir sınava girecekseniz ne olacak? Belki de çok yakında tatile gideceksiniz ve turistlerle iki kelam etmek istiyorsunuz…

Ben bu videoda, işte o iki aylık süreyi en verimli şekilde nasıl kullanabileceğinizi anlatacağım. 2 ayda neleri yapmalı, neleri yapmamalısınız. Hangi yöntemler sizin en hızlı şekilde ilerlemenizi sağlayacak, bunlardan bahsedeceğim.

Şimdi, öncelikle önümüzdeki hedefi belirleyelim ve ilk senaryomuzda bu hedefin İngilizceyi her yönüyle öğrenip TOEFL, IELTS gibi bir sınava girmek, sözlü mülakatlara katılmak ya da yurtdışına gitmek olduğunu düşünelim.

Bu durumda, gramer bilgisine ek olarak okuma, yazma, konuşma, dinleme etkinliklerine de yer vermeniz gerekecek. Biz burada iki aylık bir süreden bahsediyor olduğumuzdan, bu etkinliler için de en hızlı yöntemleri seçmemiz gerekiyor. Tabi, Yiğit Özgür’ün karikatüründe geçen, “Hızlandırılmış İngilizce Kursu” adı altında pazarlanan kursları önermiyorum. Hatta aslına bakarsanız, kurs önermiyorum. Kursa giderken yolda geçireceğiniz süreyi çok daha verimli bir şekilde değerlendirebilirsiniz.

Mesela gramer’i ele alalım… Bunun için uzaklara gitmeniz gerekmiyor. 100 videoluk oynatma listemde İngilizce gramerindeki tüm konuları, en sade ve hızlandırılmış haliyle sizlere anlattım. Kendi videolarım olduğu için demiyorum, inanın Türkiye’de şu an için daha güzel bir kaynak yok. Günde iki video bile izleseniz zaten 2 ayda tüm konuları bitirmiş olursunuz.

Reading için “İngilizce Öğrenenlere tavsiyelerim” isimli şu videomda bahsettiğim, www.readlistenlearn.net sitesi en hızlı ve pratik çözüm olacaktır. Bu sitede, her seviyeye uygun makaleler var ve bir taraftan okurken diğer taraftan dinleyebiliyorsunuz.

Listening aktivitesi açısından da yararlı olacağına inandığım bu siteyi, yine tamamen ücretsiz bir alternatif olan www.elllo.org sitesiyle desteklediğinize başka bir alternatif aramanıza gerek kalmayacak.

Writing kısmı, en zor aşama olan speaking’den hemen önce geliyor. Neticede tek farkı, kağıt üzerinde ve daha yavaş tempoyla yapılıyor olması. Writing aktivitesi için yine yerli sermaye ürünü olan, Çeviriyle Öğren’i önersem mi, önermesem mi bilemiyorum. Çünkü, “Bu adam da hep kendi kaynaklarını öneriyor!” demenizden korkuyorum. Ancak durumu şöyle özetleyim: Bir dili bilmek demek, o dili anlamak değil, o dilde cümle kurabilmektir. Bu noktada, Türkçe düşündüklerimizi İngilizce olarak ifade etmeye zorlayan egzersizler yaparsak, “Anlıyorum ama konuşamıyorumu” kırmayı başarabiliriz. Elbette boşluk da doldurun ama sonrasında mutlaka sıfırdan cümle çevirileri yapın ve lütfen ama lütfen bu çeviriler Türkçeden İngilizceye olsun.

Gelelim speaking kısmına… İki aylık sürede speaking için yapılabilecek en güzel aktivite… speaking. Konuşma öyle bir şey ki, gramerdeki tüm konulara hakim olsanız bile, “laliophobia” adı verilen, konuşma korkusu işin içine girdiği için, göründüğünden çok daha zor bir hal alıyor. Bu korkuyu yenmenin yolu da yine konuşmaktan geçiyor. Sadece o, konuşma gerginliğini üzerimizden atabilmek için bile konuşmaya ihtiyacımız var.

Peki kiminle konuşacaksınız? Derdinizi kime anlatacaksınız? İmkanınız elveriyorsa ana dili İngilizce olan bir ülkeye gidebilirsiniz. (Tabi Türk arkadaşlarınızla beraber aynı yerde kalmama koşuluyla.) Buna gücünüz yetmiyorsa yabancıyla konuşturan uygulamaları tanıttığım şu videomda bahsettiğim uygulamalardan birini kullanabilirsiniz. Aslında onlar için bile çok pahalı diyenler var ama unutmayın ki hayatınıza yatırım yapıyorsunuz. İçip bir kenara atacağınız sigaradan, geçici bir rahatlama sağlayacak alkollü içeceklerden biraz daha farklı bu durum.

İki ay boyunca her gün, bir native speaker ile yarım saat bile olsa sohbet ettiğinizi düşünün… İlk başlarda belki biraz gerginlik olacaktır… Ama sonrasında, gireceğiniz o mülakatta, gideceğiniz o ülkede çok daha rahat olmanızı sağlayacak bir hale getirecektir sizi. O videoda karşılaştırdığım üç uygulamadan camblisini isterseniz seçebilirsiniz…

İkinci senaryomuzda hedefimizin YDS gibi bir sınav olduğunu varsayalım. (Tabi sizin bu videoyu izlediğiniz tarihte adı yine değişmiş olabilir…) Değişmeyen şey ise bu sınavın çoktan seçmeli olması ve gün geçtikçe, İngilizce sınavından çok bir mantık sınavına dönüşmesi. Çoktan seçmeli bir sınav olduğu için konuşma, yazma, dinleme ve telaffuz gibi şeylerle kesinlikle vakit kaybetmemeniz gerekiyor. Yani bir kelimenin okunuşunu bilmiyor olmanız dahi YDS’den iyi bir puan almanıza engel değil. (Ne garip değil mi?)

İyi bir YDS skoru için ilk sırada gelen şey kelime bilgisi. Paragrafa aykırı cümleyi bulma, cümleleri sıralama ya da boşluğa gelebilecek ifadeyi tahmin etme… Soru türü ne olursa olsun, kelime bilgisi daima yardımcınız olacak. Çünkü bazen bir sorunun kaderini tek bir kelime değiştirebiliyor. Listenizden çalışıp öğrendiğiniz bir kelimeyi soru gövdesinde veya şıklarda görmek sizi büyük ölçüde rahatlatır ve adeta eski bir dostunuzu görmüş gibi olursunuz. Bildiğiniz o kelimeyi gördüğünüzde ortalık aydınlanır ve soruyu doğru cevaplama olasılığınız büyük ölçüde artar.

İki aylık bu süreçte, günlük 40 kelimeden az olmamak kaydıyla kelime ezberleyin. Bu sayı çok gibi görünebilir ama unutmayın, sadece iki ayınız var ve günlük 40 kelime gerçekten de yapılabilir bir şey. En azından ben bunu yapmıştım ve detaylarından da İngilizce Kelime Ezberleme Yöntemleri isimli videomda bahsetmiştim.

İkinci olarak, YDS, YÖKDİL gibi sınavlarda salt gramer ölçen sorular gitgide azalıyor ve yerlerine, okuduğunu anlamaya yönelik sorular geliyor. Bunları doğru cevaplayabilmenin yolu da soruyu hazırlayanların mantığını, düşünce yapısını anlayabilmekten geçiyor.  Yani bu iki aylık süreçte yeterince soru çözebilirseniz, hatalarınızdan öğrenerek bir süre sonra soruyu hazırlayan kişilerin ne istediğini anlayabilir hale geliyorsunuz. Dolayısıyla, öncelikle bir soru bankası edinin ve çözmeye başlayın. Çözemediğiniz soruları yuvarlak içine alın ve ikinci tekrarınızda sadece bu sorulara odaklanın. Ta ki hatalı çözdüğünüz tek bir soru kalmayıncaya kadar revize edin. Bir kitabı özümsemenin yolu budur.

Üçüncü olarak da önerim, 2 aylık bu sürede normal bir kurs yerine, yöntem-teknik anlatan kurslara gitmeniz. Çoktan seçmeli sınavların aslında öğrencilerin lehine olan bir yönü var ki o da deşifre edilebilir olmaları. İngilizce öğretmeyip, yöntem-teknik anlatan kurslar tam da bunu yapıyor. Örneğin şöyle bir soruyu çözümlerken izledikleri yol tıpkı bir matematik formülüne benziyor:

 

Because of ve thanks to aynı anlama sahip olduğu için birbirini götürür. Still varsa diğer cümlede zıtlık olmalıdır ama as well as zıtlık değil benzerlik bildirir. Diğer ikisini deneyecek olursak: “…dan farklı olarak – halen”, “…ya rağmen – halen”. İki cümle arasında doğru veya ters orantı olması gerektiği için biri diğerinden “farklı” olamaz. O zaman cevap E.

Bakın, cümlenin anlamına dahi bakmadan, bize göz kırpan anahtar kelimeleri kullanarak doğru cevabı bulduk. Kendi yakın çevremde de bu kurslara giderek istediği skorları elde eden arkadaşlarım olduğu için, süreniz kısaysa ve amacınız İngilizceyi öğrenmek değil, sınavdan geçmekse yöntem-teknik anlatan kursları öneriyorum.

Şimdi, tüm bunları özetleyecek olursak… İki ay sonra çoktan seçmeli bir sınava gireceksiniz yapmanız gerekenler:

  • Her gün minimum 40 tane kelime ezberleyin.
  • Bir soru bankası edinin ve tüm soruları, hatalarınız sıfıra ininceye dek tekrar tekrar çözün.
  • Yöntem – teknik öğreten kursları tercih edin.

Yapmamanız gerekenler:

  • Konuşma, yazma, dinleme ve telaffuz etkinleriyle zaman kaybetmeyin.
  • Geleneksel, hızlandırılmış İngilizce kurslarını tercih etmeyin.

Öte yandan, amacınız dil öğrenmek, iş mülakatına girmek, yabancı bir ülkeye yerleşmek ya da TOEFL, IELTS gibi bir sınava girmekse yapmanız gerekenler:

  • Bu kanaldaki 100 videoluk gramer serisini, her gün 2 video izleyerek iki ayda tamamlayın.
  • Çeviriyle Öğren kitabından her bir videonun alıştırmasını çözün.
  • Eşzamanlı olarak readlistenlearn.net ve www.elllo.org gibi siteleri sömürün.
  • Overlok makinesini ayağınıza getiren, yabancıyla konuşturan uygulamaları kullanın.

İki ay, doğru şekilde değerlendirildiğinde, kısa gibi görünen uzun bir süre. İki ayda bu dili öğrenmeyi kafanıza koyduysanız, ilk şart kendinize acımamanız ve uykunuzdan, tatilinizden, zevklerinizden mümkün olduğunca feragat etmeniz. Kafanızda sürekli bir, çavuş Hartmann gezinmeli ve boş durduğunuzda sizi dürtüklemeli. İki ayı bu disiplinle götürebilirseniz kendiniz için güzel bir başlangıç yapmış olursunuz. Yine de şunu unutmayalım: Dil öğrenmek bir çiçeği sulamaya benzer. İki ay sulayayım, sonra sulamayım derseniz solacaktır, unutulacaktır. O çiçeği bugün dikin ve suyunu esirgemeyin. Hoşçakalın…

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın